İş arası, ders molası veyahut kimsesizlik sorgusu vaktine kısa bir soluk..

Balkon.. birkaç yaş aldığım yıl evvellinde dikkatimi fazlasıyla çekerdi. Çünkü orası benim için gereksiz hayallerimin hatırlanma durağıydı. Durur saatlerce düşündürür, saatlerce düşündürürdü.. Gökyüzünde bir bulut çizgi şeklinde belirir, bense sol kolumdaki ölene dek geçmeyecek olan yaraya benzetirdim. Gözlerimi martılarla yarıştırır “şuradaki martı bir uçup bir yürüyor” dediğimde içim; “aynı senin gözlerin gibi” demekten kendini alamıyor olurdu. Ha bir de turuncu zamanlar vardı, çocukluğuma dair dokuzuncu yaşın getirdiği kaosu gözlerimde biriktirirken olan biteni tüm turuncu göğe sunardım. Bu arada sunmaya devam edeceğim sanırım.

 

İnsanlara üzülecek, onları hissedecek, nasıl elimi ona dokundurur da yarasına mentollü şeker! ya da papatya kokulu merhem olurum diye düşünecektim. Sahi ya tüm yutkunmalar insanın boğazından aşağı inmiyormuş, bugün yıllar sonra aynı balkonda oturuyor oluşumun bana bunu öğrettiğini fark ettim. Çevremdeki insanların gözlerinde “ah selin geldi” dedirtecek ne yapmıştım, bilmiyorum.. fakat içim “ileri doğru adım atarsan isteklerin fazlasıyla seni kucaklayacak” diyordu. Bu arada ben bu seslerin emniyetinden çok alışmışlığıyla, öylece olduğum yerde çevreyi sessizce izleme fırsatı sunuyordum kendime. Gücenmeler, kırılmalar, yutkunmalar, aksaklıklar, durup derin nefes almalar, başını göğe kaldırmalar, ellerini kalabalıkta açıp dışındaki her şeye kendini kapatmalar… daha da uzatabilirim. Dertler, dert olmaya meyilli olmalar, yine acı çekmeler, kırık gülüşler ve devamında anlatılmayan acı, dertli detaylar.. 

Hikayenin tüm toplamı. 

 

Dert anlatmak benim için çok şahsi bir şey olmuştur hep. Bugüne kadar da anlattığım sanılan birçok dert, anlam saklanması içinde kaybolup anlaşılmamıştır. Çünkü kendimden başkası anlasın istememişimdir. George Clooney’nin dediği gibi “özel hayatımı paylaşmaktan çok hoşlanmıyorum. Paylaşsaydım, pek de özel olmazdı.” Bilmiyorum neden fakat şahsi dertlendiğimde çok şahsiymiş gibi geliyor. Tabii bundan bahsederken, derdim şahsiliğini yitirip sıradanlaşmasın diye de epeyce şahsi içlendiğim oluyor. her şeyime şahsi şahsi üzülüyor, şahsilik içinde ikinci şahsi kişilik rolünü kendime uygun bulup oynatıyordum. İşte dedim ya, hikayenin tüm toplamı.. 

Hayatımı vesileler toplamı sanıyordum, oysaki hikayeler toplamı imiş azizler. 

Bir sonrakiye buluşana kadar yaranıza sürdüğünüz papatya kokulu krem olmak dileğiyle..