Alışkanlıklarımıza Alışmak
Çoğu insan içinde bulunduğu olay örgüsüne alışır ve bu kısır döngüyü terk etmek istemez. Değişen koşullara uyum sağlamak yerine statükoyu korumaya çalışır. Konfor alanından çıkmak istemez. Alışkanlıklarıyla savaşır ama yenik düşer. Sonunda da onlara alışır.
Konfor alanı bir diğer adıyla güvenli alan, insanlar için ne hata yaparsa yapsın kabul gördüğü yuvası gibidir. Konfor alanı anne kucağıdır. Yanında kaldığın sürece güvendesindir, lakin gelişemezsin. İnsanlar da genellikle bu iki seçenek arasından gelişmeyi değil güvende olmayı seçer. Çünkü değişiklikten korkar.
Değişim insanların güvenlik duygularını tehdit eder. Her değişiklik biraz belirsizlik içerir. İyi anlatılmamış, içeriği yeterince aydınlatılmamış değişiklikler insanlarda korku yaratır. Bilgisizliğin yarattığı meçhul gelecek imajı değişime olan direnci artırır. Bu nedenledir ki değişiklik söz konusu olduğunda genellikle direnilir.
Güvenli Alanı Terk Etmek
Aslında hepimiz biliyoruz ki yaşam güvenli alandan çıkınca başlar. Nefes aldığımızı anca o zaman hissederiz. Değişim, piknik yapmaya gittiğin bir ormanda yürüyüşe çıkmak gibidir. Çayını yudumladığın ağaç dibinden yavaşça uzaklaşırsın. Rüzgarın akışına bırakırsın kendini. Yaprakların, çalılıkların arasından geçersin.
İçin kıpır kıpırken duyduğun bir sesle irkilirsin, korkarsın ama yoluna devam edersin. Yaşadığın o adrenalin hoşuna gider. Çünkü hazırlıksızsındır. İşte bu hazırlıksız olma hali görünmeyen taraflarıyla yüzleştirir insanı. Sadece o zaman hayatın içinde olduğunu hissedersin.
Güvenli alanımızdan çıktığımızda bilmediğimiz, kendimize itiraf edemediğimiz gizli yönlerimizi, yeteneklerimizi keşfederiz. Yeni keşiflerimiz değişikliğin bir parçasıdır. Bu yolda ilerlemek için de görme biçimlerimizi değiştirmeliyiz. Siyaha bakınca siyah görmek yerine beyaza boyanacak bir alan görmeyi seçebiliriz. Bu bakış açısı ise bize umut satar.
Değişim ve Kültür
Hayatımızda yaptığımız değişiklikler daha mutlu bir hayatın anahtarıdır. Bu anahtarı kapı deliğine uydurmak için ise değişikliği kucaklamayı öğrenmemiz gerekir. Bu öğrenimi yaşamaksa zincirlerimizi kırdığımızın bir resmidir.
Artık alışkanlıklarımızın esiri değilizdir. Bu esaretten kurtulmak için değişimden korkan herkes bu sürecin bir parçası olmalıdır. Böylelikle değişimi kabullenme oranı artar, endişe oranı azalır. Şanslıyız ki değişikliğe direncin en az olduğu ülkelerden biriyiz. Çünkü değişime olan bakış açımızı sadece bireysel farklılıklarımız belirlemez, içinde bulunduğumuz toplumun kültürü de belirler.
Bazı toplumlar değişikliğe açıkken bazıları kapalı olur. Batı toplumlarının çoğunda bunu yönetmek zorken Türkiye’de kolaydır. Çünkü kültür itibariyle her koşula ayak uydurabilen insanlarız. Kültürümüz itibariyle genlerimizde var olan bu yapıyı lehimize kullanıp doğru yönetmek bizim elimizde. Bu yönetime olanak sağlayalım ki hayatımızda başarılı olalım.
Dirensek de konfor alanımızı terk etmeyi reddetsek de değişim hayatımızın değişmez bir parçasıdır. Sürekli ve kaçınılmazdır. Kaçarı olmayan bir sondan sonsuza dek hiçbirimiz kaçamayız. Bunun yerine kendi değişimimizi yaratmakla uğraşmalıyız. Değişikliklerin uzun vadedeki sonuçlarına odaklanmalıyız. Konfor alanımızı geride bırakmadığımız sürece yol alamayız. Geçmişin arabalarıyla hiçbir yere gidemeyiz. Sizce de zamana teslim olma vaktimiz gelmedi mi?